Ey arzı ve arşı, doğuyu ve batıyı, insanlığı ve tüm mahlûkatı yoktan var eden, bizleri varlığından ve birliğinden haberdar eden, sevgisiyle gönlümüzü bahtiyar eden Yüce Rabbimiz!
Ey kâinatın hâkimi, mülkün sahibi, ihsan ve ikramı sonsuz, şefkat ve merhameti sınırsız, hikmet ve adaleti eşsiz, cümle mevcûdâtın esmâ-i hüsnâsını tesbih ettiği Hâlık-ı Yezdânımız!
Ey kullarını evine davet eden, bizleri misafirleri arasına kabul buyuran, peygamberlerinin hatıralarını adım adım izlemeyi, Son Peygamber’in dilinden Veda Hutbesini bir daha dinlemeyi bizlere lütfeden Yüce Rabbimiz!
Ey bu mübarek ayda, günahların hazan misali döküldüğü bu mübarek Arefe gününde, duaların geri çevrilmediği bu mübarek Arafat meydanında bizleri vakfede buluşturan Yüce Mevlâmız!
Biz zayıf, hakir, pür-taksir kulların, hakkıyla ifade etmekten aciz kaldığımız hamdimizi, senâmızı, şükrümüzü, duamızı, tevbemizi, niyazımızı sana yöneltiyoruz. Sen kabul eyle Allah’ım!
Âlemlere rahmet, şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdiğin, güzel ahlakıyla bütün insanlığa önder ve rehber kıldığın, başımızın tacı, gönlümüzün siracı, Fahr-i Kainat Efendimiz Muhammed Mustafa (sas) başta olmak üzere bütün Peygamberan-ı İzam Hazeratına, bâ husus Âdem, İbrahim ve İsmail aleyhisselamlara sayısız salat ve selam ediyoruz. Muazzez ruhlarını bizlerden haberdar eyle Allah’ım!
Ya Ekrame’l-Ekramîn ve yâ Erhame’r-Râhimin!
Bizler, mukaddes bir hitap ile Hazreti İbrahim’e “İnsanları hacca çağır!” buyurduğunu duyarak geldik. Resullerin İbrahim, İsmail ve Muhammed Mustafa’nın davetine icabet ettik. Senin lütuf, inayet ve ihsanınla bu diyarlara haccetmeye niyetlendik. Arınmaya, durulmaya, dirilmeye, birleşmeye, bütünleşmeye geldik. Niyetimizi, maksadımızı, emeğimizi, haccımızı, umremizi, ibadet ve taatlerimizi, hayır ve hasenatımızı Sen kabul eyle Allah’ım!
Ya İlahi,
“Lebbeyk” nidalarıyla Sana iltica ettik. Günahlarımızı, ihmallerimizi, hatalarımızı yüklenip yola çıktık. Kirlenmiş nefislerimizle, ziyan olmuş ömürlerimizle, mahcup gönüllerimizle yurdumuzdan ayrıldık. Şimdi vakfede bir kez daha hep birlikte Lebbeyk diyoruz. “Lebbeyk Allahümme lebbeyk. Lebbeyk lâ şerike leke lebbeyk. İnnel hamde ven nimete leke vel mülk. La şerike lek” “Buyur Allah’ım buyur, emrine amadeyiz, buyur. Senin eşin ve ortağın yoktur. Emrine amadeyiz. Hamd Senin. Nimet Senin. Mülk Senindir. Senin eşin ve ortağın yoktur.” diyoruz. Telbiyelerimizi Sen karşılıksız bırakma Ya Rabbi!
Ya Rabbe’l-Âlemin,
Sevgili Peygamberimiz “Hac Arafattır” buyuruyor. “Duanın en hayırlısı, Arefe günü yapılan duadır.” buyuruyor. Biz de divanına durduk, ümit kuşandık, elimizi açtık, boynumuzu büktük, gönlümüzde birikenleri, dilimizde düğümlenenleri Sana dökmeye geldik. Babamız Âdem’in ve annemiz Havva’nın bağışlandığı yerde toplandık. Sana kulluğumuzu arz etmeye, çaresizliğimizi söylemeye, pişmanlığımızı itiraf etmeye geldik. Bizleri affetmeden buradan geri gönderme. Dua ve niyazlarımızı kabul eyle. Vakfemizi mübarek eyle Allah’ım!
Ey merhametlilerin merhametlisi Rabbimiz,
Sana olan imanından başka sermayesi, Senin aşkından başka gayesi, Senin dininden başka terazisi olmayan kullarız biz. Eksiğimizle kusurumuzla, söküklerimizle yırtıklarımızla karşındayız. Savunmasızız. Mazeretlerimiz geçersiz, bahanelerimiz yersiz. Yanık sesimizi, yaşlı gözlerimizi, kırık dökük sözlerimizi sadece Sen kabul edersin. Sen Allahsın! Sen bizi merhametinle kucaklamazsan biz kime gideriz? Burası Arafat! Burada da bizi affetmezsen başka nereye gideriz? Bizleri hüsrana uğrayanlardan eyleme Ya Rabbi!
Arafat’ta gün batarken ve her birimiz bu mübarek mekâna veda ederken, sevmediğin, affetmediğin, acıyıp rahmet nazarıyla bakmadığın tek bir kulunu bile bırakma Allah’ım!
“Makbul bir haccın bir tek mükâfatı vardır, o da cennettir!” buyuran Sevgili Peygamberimizin hatırına haccımızı mebrur ve mübarek eyle Allah’ım!
Ya Ze’l-Celâli ve’l-İkram,
Kefen misali ihramlarıyla ölmeden önce ölümü hisseden, tavaf ile bütün varlık âlemine katılıp dönen, ilahi iradene boyun eğen, sa’y ile İsmaillerine su arayan biz Müslüman kulların işte Arafat’tayız! Zayıf, hakir, pür-taksiriz! Mahkeme-i kübrada bekleşir gibi huzurunda ayaktayız. Duruşumuzu, duruşmamızı kabul eyle Allah’ım!
Bizleri Arafat’a erdir, bizlere Arafat’ın sırlarını bildir, bizleri Arafat’la sevindir Allah’ım! İmanımızı tazelemeyi, kulluk bilincimizi pekiştirmeyi, din kardeşlerimizi hatırlamayı, zahmette rahmeti bulmayı, kalabalıkta kendimizle kalmayı bize nasip eyle. Arif olmayı, hakikati bilmeyi, insan olmanın anlamını kavramayı, kendimizi bulmayı, seni tanımayı, imanda ve güzel ahlakta kemale ulaşmayı, kardeşlerimizle kaynaşmayı, yek vücud tek yürek olmayı, Arafat’ı iliklerimize kadar hissetmeyi nasib eyle Allah’ım!
İlahi ya Rabbi!
Varlığımız eridi hoyrat ellerde, ömrümüz heba oldu boş işlerde. Ömrümüzün geri kalanını, nefeslerimizin temiz olanını Senin için harcamaya geldik. Kervanlar göçmeden, sermayemiz tükenmeden bizi uyandır; hayatımızda ihramlarımız gibi bembeyaz sayfalar açacak bir şuura eriştir. Mikat ile vakti kuşanmaya, tavaf ile sevgiye, sa’y ile ab-ı hayata kavuştur. Arafat’ta marifete, Meş’aril-Haram’da şuura, Mina’da muhabbete ermeyi, kurbanlarımız ile Sana yakınlaşmayı, Şeytan taşlarken bütün kötü iş ve isteklerden kurtulmayı bizlere lütfeyle Allah’ım!
Ya Rabbi!
Bugün bu mekânda Peygamberlerinin diliyle Sana yakarıyoruz. Onlar Senden ne dilediyse, Senin evliya kulların, Senin has kulların, Senin salih kulların Senden neler istediyse, biz de aynılarını Senden istiyoruz. İhsan eyle ya Rabbi! Onlar nasıl Sana sığındıysa, nelerden kaçıp korunduysa biz de o cürüm ve kötülüklerden sana sığınıyoruz. Muhafaza eyle Allah’ım!
Rabbimiz!
Elimizdeki nimetlerin kadrini bilemedik! Cennetini kaybetmiş Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın duasıyla yalvarıyoruz sana.
Nefislerimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz, mutlaka hüsrana uğrayacağız. Bizi zalimlerden, kendine zulmedenlerden ve hüsrana uğrayanlardan eyleme Allah’ım! (Araf 23)
Rabbimiz!
Dünyaya aldandık, hırs ve tamahın girdabında boğulduk. İnsanlığı tufandan kurtaran Hz. Nuh’un yakarışıyla yalvarıyoruz sana:
Bizi hayırlı menzillere kavuştur, bereketli yerlere konuk eyle Allah’ım! Sen konuk edenlerin en hayırlısısın. (Müminun 29)
Rabbimiz!
Ailemizi ihmal ettik, evlatlarımıza vakit ayırmadık. Peygamberlerin atası Hz. İbrahim gibi yalvarıyoruz sana.
Rabbimiz, bizleri ve soyumuzdan gelecek çocuklarımızı namazı dosdoğru kılanlardan eyle. Dualarımızı Kabul eyle Allah’ım! (İbrahim, 14/40)
Rabbimiz,
Gönderdiğin imtihanlar karşısında sızlandık, isyan ettik. Sabır timsali Hz. Eyyüb gibi dua ediyoruz sana.
“Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise Merhametlilerin en Merhametlisisin!” Bizlere, her türlü kötülükten, her türlü zarardan, her türlü şerden, her türlü hastalıktan Eyyüp peygamber gibi güzel kurtuluş nasip eyle Allah’ım! (Enbiya 21/83)
Rabbimiz,
Gücümüz tükendi, Muhammed ümmetinin hüznü, kederi, sıkıntısı haddini aştı. Yusuf’unun hasretinden gözlerini kaybeden Hz. Yakup’un dualarıyla niyaz ediyoruz sana.
“Ben kederimi ve hüznümü sadece Allah’a arz ederim. Sizin bilmediğiniz şeyleri ben allah’ın öğretmesiyle bilirim.” Sen ümmeti elemden ve zulümden kurtar Allah’ım! (Yusuf 12/86)
Rabbimiz,
Kendimize yabancılaştık, iffetin kıymetini, muttaki ve vera sahibi olmanın önemini anlayamadık, anlatamadık. Güzelliğin ve iffetin timsali Hz. Yusuf’un yakarışlarıyla yalvarıyoruz sana;
“(Ya Rabbi) Müslüman olarak ruhumuzu teslim etmeyi bana lütfeyle. Beni salih kullarının zümresine ilhak eyle” (Yusuf 12/101)
Rabbimiz,
Zulme seyirci olduk, mazluma hak ettiği desteği veremedik. Haksızlık karşısında zor durumda kalan Hz. Musa gibi yalvarıyoruz sana:
“Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım” Bizlere öyle nimetler ver ki, bu nimetler sayesinde hiçbir zaman mücrimlere destek olmayalım, onlarla aynı safta yer almayalım Allah’ım! ( Kasas 28/17)
Rabbimiz,
Malımızı, makamımızı, her türlü imkanımızı Senin rızana uygun bir biçimde kullanamadık. Verdiğin güç ve kudreti karıncaları dahi ezmeden kullanan Hz. Süleyman’ın dualarıyla yalvarıyoruz sana:
“Ey Rabbim! Bana ve anne-babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye beni sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına dahil eyle!” (Neml, 27/19)
Rabbimiz,
Cimriliğin, bencilliğin, çıkarcılığın karanlığında kaybolduk. Hz. Yunus’un karanlıklardan aydınlığa çıkışına vesile olan duasıyla yalvarıyoruz sana:
Senden başka ilah yoktur, sen yücesin ey Rabbimiz. Gerçekten bizler kendimize zulmettik. Bizleri affeyle Allah’ım! (Enbiya 21/87)
Rabbimiz,
Rızkına karşı nankörlük ettik, verdiğine rıza göstermedik, kısmetimizi kabullenmedik. Kelimetullah Hz. İsa gibi yalvarıyoruz sana:
“Ey Allah’ım! Ey Rabbimiz! Bize gökten engin bir rızık indir ki; önce gelenlerimize ve sonradan geleceklerimize bir bayram ve senden gelen bir mucize olsun. Bizi rızıklandır. Sen rızıklandıranların en hayırlısısın” (Maide 5/114)
Rabbimiz,
Habib-i Edibin, Resûl-i Ekrem Efendimiz Muhammed Mustafa’nın miraçtan hediye olarak getirdiği dualarla yalvarıyoruz sana:
“Rabbimiz! Eğer unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! (Bakara 2/286)
Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yükler yükleme. (Bakara 2/286)
Rabbimiz! Bize taşıyamayacağımız şeyleri de yükleme! (Bakara 2/286)
Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâ’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım eyle Allah’ım!” (Bakara 2/286)
İlâhi Ya Rabbi!
Efendimizin adımlarını izleyerek buraya geldik, bizi onun yolundan ayırma. On dört asır önce o güzel peygamber burada demişti ki; “Kimin üzerinde bir emanet varsa onu sahibine versin.” Bizler bugün ne çok emanet yüküyle geldik buraya! Omuzlarımızda kimlerin hakkı var, dilimizle kimleri ezdik, elimizle kimleri incittik? Senin evin gönüllerdi, biz nice gönüller yıktık. Senin rızan bir yetimin başını okşamakta, bir öksüzü sevindirmekte gizliydi. Biz bilerek ya da bilmeyerek kim bilir kaç yetimi yalnızlığa terk ettik, kaç öksüzü gizli köşelerde ağlattık. Komşumuz aç yatarken ondan habersiz kendimizi ağırladık. Sen muhtaçlara yardım için bizleri vesile kılmışken, biz sadece sana “Muhtaçlara yardım et Ya Rabbi!” diye dua etmekle yetindik. Şimdi hepsini burada sana itiraf ediyoruz Allah’ım, yüklerimizden arındır bizi. Gönüller yapmayı, kimsesizi sahiplenmeyi, açı doyurmayı, mülteciye yuva olmayı, Senin yeryüzündeki yardım elin olabilmeyi, yarattıklarının yaşamasına vesile olabilmeyi bizlere nasip eyle!
Ya Rabbi!
Resul-i Ekrem Efendimiz bu Arafat meydanında, bu kızgın kumların üzerinde, bu kızgın güneşin altında “Zulmetmeyin, zulme boyun da eğmeyin!” buyurmuştu. Onun mübarek sözleri kulaklarımızda çınlıyor. Ama biz onun istediği gibi bir ümmet olamadık. Başta kendimize zulmettik. Yeryüzünün halifesi olarak bize verdiğin emaneti hakkıyla taşıyamadık. Zulme uğrayan kardeşlerimize el uzatamadık, onları çoğu zaman yalnız bıraktık, gözyaşlarına ortak olamadık. Peygamberimizin emrettiği üzere, bir vücudun uzuvları, bir binanın tuğlaları gibi olamadık. Kardeşlerimizin halleriyle hâllenemedik, dertleriyle dertlenemedik, acılarını acımız, sevinçlerini sevincimiz bilemedik. İtiraf ediyoruz. Bizleri affeyle Allah’ım!
Kur’an-ı Kerim’inde “Müminler, ancak kardeştir” buyuruyorsun. Habibin Muhammed Mustafa bizlerden “Kardeşlerim” diyerek özlemle söz ediyor. Ne yazık ki bizler, zihinleri bir, yürekleri bir, gayeleri bir, sevgileri bir, hüzünleri bir, kederleri bir, acıları bir kardeşler topluluğu olamadık. İtiraf ediyoruz. Sen bizleri bağışla Allah’ım!
Ya Rabbi!
Sen âlemlere rahmet olarak bir Peygamber gönderdin. Onun bize olan merhametini, sevgisini, düşkünlüğünü anlattın. Ama biz Sevgili Peygamberimizin insanlığa indirdiği merhamet ve şefkati, incelik ve nezaketi hakkıyla taşıyamadık. Onun muhterem mirasını koruyamadık. Din-i Mübin-i İslâm’ı hakkıyla temsil edemedik. Kur’an-ı Kerimi anlamadık, meramını doğru anlatamadık. Böldük, bölündük, kendimizi tek hakikat yolcusu ilan ettik, birbirimizi küfürle itham ettik. Kendimizi, düşüncemizi, mezhebimizi, meşrebimizi kutsadık. Şiddetin adını cihad, zulmün adını zafer koyduk. Senin rahmet dinini, “korku dini” zannedenler varsa, sorumlusu biziz Allah’ım. İtiraf ediyoruz. Bizleri affeyle Allah’ım!
Biz her vesileyle besmele çektik, her işimize Rahman ve Rahîm isimlerini başlangıç eyledik, lâkin işlerimizi adalet, hakkaniyet, merhamet ve şefkatle icra edemedik. Birbirimizden merhameti esirgedik. Hoyratlaştık. İtiraf ediyoruz. Bizlere affınla muamele eyle Allah’ım!
Allah’ım!
İslam’ı yaşamaya ve yaşatmaya çalışan kimseler olmamız gerekirken, dinimizi sağlam kaynaklardan öğrenmedik, kendimizi hesaba çekmedik. Birbirimize kin güttük, nefret duyduk, üstünlük tasladık, buğzettik, ihanet ettik, doğruluktan ayrıldık, şefkat ve merhametten uzaklaştık, fitne ve fesat girdabına sürüklendik, cehalet ve tefrika bataklığına saplandık, parçalandık, zayıfladık, eridik. İtiraf ediyoruz. Bizleri affeyle Allah’ım!
Kendimiz için istediğimizi mümin kardeşimiz için isteyemedik. Haset ettik. Gıybet ve iftiraya bulaştık. Kul hakkına girdik. Kardeşimizden hoşgörüyü dahi esirgedik. İtiraf ediyoruz. Bizleri affeyle Allah’ım!
Ya Rabbe’l-Âlemin!
Kusurumuz boyumuzu aşmış, günahımız asırlara taşmış. Ama Sen Rahmansın, Rahimsin, Settarsın, Alîmsin. Bizler bugün burada yeniden sana söz vermeye geldik. Tıpkı kadınıyla erkeğiyle gelip Resul-i Ekrem Efendimiz (sas)’e biat eden, bağlılık yemini edip geçmişlerini arındıran ashab-ı kiram gibi, biz de bir misak için geldik.
Ashab-ı kiramı örnek alarak diyoruz ki, “Biz, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarımızı fakirlik korkusuyla öldürmemek, iftira etmemek, Allah’ın haram kıldığı bir canı haksız yere öldürmemek ve iyi işler yapmada Resulünün sünnetine uymak üzere sana söz veriyoruz.”
Bundan böyle, İslâm’ın izzet ve onuruna uygun davranacağız, haksızlıklara ve zulme dur diyeceğiz, insan onurunu koruyacağız, mazlumun elinden tutacağız, dul, yetim ve kimsesizin hakkını gözeteceğiz, yeryüzünü ıslah edeceğiz ve bozgunculuk çıkarmayacağız. İmanımıza sahip çıkacağız, ibadetlerimizi aksatmayacağız, kötü huylardan uzaklaşmak ve iyi huylar edinmek için gayret göstereceğiz. Sözümüzde durmayı ahdimize vefayı nasip eyle Allah’ım. Bizleri sözünde durmayan, emanete ihanet eden, onurunu yitiren, münafık kullarından eyleme.
Hacerü’l-Esved’i istilâm için kalkan ellerimiz bir daha asla şiddete ve kötülüğe kalkmasın. Kâbe’yi tavaf eden, Safa ve Merve arasında say eden ayaklarımız hayra, hep doğruya ve iyiye adım atsın. Lebbeyk diyen dillerimiz artık haktan başkasını söylemesin. Dualar, zikirler ve Kur’an tilaveti ile çınlayan kulaklarımız günah ve çirkin sözlere kapansın. Ravzayı gören gözlerimiz artık harama bakmasın. Müslüman olarak yarattığı gibi, Müslüman olarak kalmayı, Müslüman’ca yaşamayı ve Müslüman olarak ölmeyi bizlere ve nesillerimize nasip eyle Allah’ım!
Rabbimiz!
Hiç günah işlememiş, masum yavrularımızla Arafat’a geldik. Açgözlüler yüzünden çocukların aç kalmadığı, Aylan bebeklerin minik bedenlerinin deniz kıyılarına vurmadığı bir dünyada yaşamayı, o dünyayı kurmayı bizlere lütfeyle Ya Rabbi!
Hayatının baharını yaşayan gençlerimizle Arafat’ta vakfeye durduk. Ellerine dünyanın çamuru bulaşmamış, yüreklerine dünyanın pası sinmemiş gençlerimizin hürmetine bizleri affeyle Allah’ım!